top of page

*Şenliğe Davet

  • Yazarın fotoğrafı: otonomdergi
    otonomdergi
  • 17 Kas 2004
  • 5 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 9 Ara 2023

Ulusal egemenlik temelli bir iktidar işleyişinden küresel çapta işleyen, çok merkezli ve hiyerarşik olarak yapılanan emperyal bir otorite modeline geçişin gerilimleriyle şekillenen Irak savaşı, BM ve NATO gibi kapitalizmin emperyalist döneminin ihtiyaçlarına göre yapılanmış kurumlarda ulusötesi egemenliğin kaynağı ve uygulanışıyla ilgili krizlere yol açtı. Bu kurumların kapitalizmin imparatorluk döneminin ihtiyaçlarına uygun olarak yeniden yapılanması sorununun emperyal güçlerin acil gündemi haline gelmesiyle ilişkili olarak, Irak’ta işgalin başlamasından bu yana, küresel piyasanın işleyişini küresel çapta bir siyasal gücün istikrarının güvencesine bağlamak yönünde somut adımlar atılıyor. Geçtiğimiz yıl 3 Haziran’daki NATO toplantısında ittifakın küresel bir güvenlik organına dönüşerek terörle mücadele karakteri kazanmasına karar verildi ve bu yıl 28-29 Haziran’da İstanbul’da yapılacak NATO toplantısında ise Irak’ı da içine alan ‘Büyük Ortadoğu’ diye adlandırılan istikrarsızlık kuşağının yeni güvenlik anlayışına uygun olarak yeniden yapılandırılmasında NATO’nun oynayacağı rol ve bu role uygun olarak örgütün komuta ve güç yapıları yeniden tanımlanacak. Bu anlamda bu toplantı, küresel güvenlik ve küresel demokrasi söylemi üzerinden egemenlik ve meşruiyet mekanizmalarının yeniden tanımlandığı yeni bir küresel iktidar yapılanmasının çelişkilerinin ve krizlerinin çözümü doğrultusundaki eğilimin en somut adımlarından biri olarak görülmeli. Dünyanın krizlerinin ve çelişkilerinin yoğunlaştığı bu coğrafyada siyasal/toplumsal dinamiklerin Irak, YÖK, AB ve Kıbrıs meseleleri üzerinden içine düştüğü gerilimler; kapitalizmin bu yeni ontolojik yapılanmasına uyum sürecinin doğrudan ve gerçekçi sorunları olarak yaşanıyor. Bu coğrafyada yaşanan sorunlar artık ne ulusal, ne bölgesel sorunlar olarak algılanabilir. Haziran’da gerçekleşecek olan NATO toplantısı; gerek NATO’nun gerekse Türkiye’nin İmparatorluğun siyasal bir aktörü olarak yapılanmasında tarihsel bir uğrak olarak anılacak olması anlamında, siyasetin aklının ulusal ya da bölgesel bakışlarla darlaştırılamayacağının bir kanıtıdır. Karşıdan bir politik kuruculuğun sorumluluğunu taşıyan bu toprakların devrimci hareketinin, küresel kapitalizmin bütünlükçü saldırıları karşısında koyacağı ağırlık, bu tarihsel uğrakta yapacağı müdahalenin aklının nereden kurulduğu ile doğrudan ilişkili olacak.
Dünya 1991 Körfez Savaşı’ndan, özellikle de 11 Eylül’den bu yana artarak; küresel piyasanın işleyişini mümkün kılacak yeni bir küresel düzenleme modelinin siyasi, askeri ve ekonomik normlarına direnen coğrafyalara karşı emperyal güçlerin stratejik ortaklığı temelinde yürütülen askeri müdahalelerden geçiyor. İmparatorluğun iktidar işleyişinin istikrarını sağlayacak küresel düzeyde yeni bir otorite yapılanması yönündeki eğilimler olarak algılanabilecek bu stratejik ortaklıklar, Irak savaşının yol açtığı krizlerin belirlenimleriyle beraber normlar ve mekanizmalar düzeyinde kurumsallaşma sürecine girmiş bulunuyor. Ulusal egemenlik temelinde tanımlanmış emperyalist devletler merkezli iktidar yapıları arasındaki çatışkılarla belirlenen tarihsel bir dönemde, toprak bütünlüğüne (ulusal pazarların işleyişine) yönelik tehditlere karşı ulusal sınırları temel alan, Atlantik’in iki yakasının siyasi ve askeri ittifakının güvencesindeki uluslararası bir güvenlik örgütü olarak yapılanan NATO’nun işlevi ve müdahale alanı küresel iktidar yapılanmasının ihtiyaçlarına göre yeniden tanımlanıyor. Colin Powell’ın deyişiyle; engin topraklar, ham madde kaynakları ve kaba güç elde etmek gibi emperyalist alışkanlıkların ne kadar boş olduğunun anlaşılmasıyla beraber artık insan sermayesine, toplumsal güvene, ticarete ve ulusların hem kendi içlerinde, hem de birbirleri arasındaki işbirliğine ‘yatırım’ önem kazanmış bulunuyor. Rekabetin ve karlılığın küresel bir piyasa işleyişine bağımlı kılınması yönündeki bu yeni stratejik ortaklık anlayışıyla beraber, kapitalizmin ulusal pazarlar üzerinden işlediği dönemin siyasal istikrar unsurları olarak ulus devletlerin egemenlik yapıları, bugün artık kapitalizmin iktidar işleyişine en büyük tehdidi oluşturuyor. İmparatorluğun bütün bir dünyayı küresel tekellerin faaliyet alanı haline getirmeye, küresel iktidar yapılanmasının yeni siyasi istikrar unsurları olarak emperyal merkezler ve bu merkezler arasındaki BM, NATO ve AB gibi stratejik ortaklıklar dışında, dünyayı silahsızlandırmaya dönük siyaseti ile geçmiş dönemin iktidar yapıları arasındaki bu gerilim bugün Afganistan’da, Irak’ta açık askeri çatışmalara dönüşüyor. İmparatorluğun bu askeri operasyonlarının siyasi söylemi olarak gündeme getirilen küresel demokrasi ve küresel güvenlik normları, ‘tehdit’ olarak algılanan coğrafyaları imparatorluğun siyasal ve ekonomik düzenlemesinin doğrudan öznesi haline getirmenin siyaseti olarak örgütleniyor. İstanbul’daki NATO toplantısının da konusunu oluşturan, Irak’tan Afganistan’a, Kafkaslardan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan ‘Büyük Ortadoğu’ coğrafyası; serbest ticaret anlaşmalarıyla, özelleştirmelerle, askeri müdahaleler ve anti-terör yasalarıyla imparatorluğun bütünlüklü saldırısıyla karşı karşıya.
NATO’yu İmparatorluğun bu bütünlüklü saldırısının merkezi askeri gücü olarak yapılandırma yönündeki siyaset, kapitalizmin emperyalizm döneminden imparatorluk dönemine geçişin ortaya çıkardığı yeni egemenlik kaynakları ve hakları üzerinden şekilleniyor. İmparatorluğun iktidar işleyişine direnen coğrafyalara ilişkin stratejik bir tutum geliştirme ihtiyacı BM, NATO ve AB gibi geçmiş dönemin iktidar yapılarının küresel çapta bir siyasi oluşumun aktörleri olarak yeniden yapılanmalarını zorunlu kılıyor. İmparatorluğa herhangi bir coğrafyadan gelebilecek tehditlere karşı NATO’nun müdahale alanı sınırsızlaştırılarak imparatorluğun dikey müdahalelerinin meşru merkezi ordusu olarak işlevlendirilmesi öngörülüyor. Bu çerçevede NATO’nun askeri kuvvetlerinin ve komuta yapısının; terörizm, kitle imha silahları ve devletlerin çözülmesiyle ortaya çıkan siyasal istikrarsızlıklar gibi görünürlüğü ve öngörülebilirliği çok daha düşük olduğu için, çok daha dinamik ve anında müdahaleler gerektiren tehditler karşısında esnekleştirilmesi hedefleniyor. Bu esneklik ifadesini, İmparatorluğun emperyal merkezlerinin küresel piyasa normları üzerindeki konsensüsü temel alınarak ittifakın Doğu Avrupa ülkelerini içermesi, Akdeniz ülkeleri, AB, Rusya ve Çin ile stratejik ortaklıklar kurması yönündeki eğilimde buluyor. Önleyici ve anında müdahaleler için, askeri sermayeyle doğrudan işbirliği yoluyla, hareket halindeki askeri birlikleri ve araçları, hatta insan göçünü bile uzaktan izleyebilen ve denetleyebilen projeler geliştiriliyor. Piyasanın evrensel değerleri olarak küresel güvenlik ve küresel demokrasi normları, NATO’nun ya da diğer emperyal merkezlerin, küresel piyasanın işleyişini siyasi ve askeri olarak güvence altına alan ulusötesi bir egemenlik işleyişinin kurumları olarak, müdahale etme haklarının meşrulaştırıcı söylemi olarak toplumsallaştırılıyor. İmparatorluğun iktidar işleyişini tehdit edebilecek işçileri, yoksulları, köylüleri, göçmenleri, işsizleri, kadınları, din ya da etnik temelli toplumsal ilişkileri piyasa işleyişinin rekabet, kar, güvenlik, piyasa dostu devlet ve demokrasi gibi evrensel normlarına (piyasa zorunluluklarına) tabi kılan politikalar ve söylemler; imparatorluğun küresel askeri ve siyasi operasyonlarının meşruluğunun maddi koşulları olarak örgütleniyor.
Bütün bir dünya coğrafyasının küresel kapitalizmin askeri ve siyasi müdahalelerinin nesnesi haline getirildiği, egemenliğin ve bu egemenliği kullanma biçimlerinin küresel çapta hiyerarşik olarak yapılanan çok merkezli bir siyasi ve askeri güce bağımlı kılındığı gerçeği; içinde bulunduğumuz tarihsel dönemin maddi koşullarının emperyalist merkezler arası çelişkiler ya da sermayenin küresel ekonomik alanına denk düşen küresel bir devletin yokluğunda tek bir emperyalist merkezin hegemonyası altındaki çoklu bir devletler sistemi üzerinden okunmasını olanaksız hale getiriyor. Emperyal merkezlerin çelişkili birlikteliği temelinde egemenlik alanının ve egemenliğin siyasi, askeri ve ekonomik biçimlerinin küresel düzeyde yapılanması yönündeki eğilim, kapitalizmin ulus devlet merkezli tarihsel bir iktidar işleyişi olan emperyalizmin ontolojik zeminini ortadan kaldırıyor. Bu eğilimin bu topraklardaki en doğrudan deneyimi olarak Haziran ayında İstanbul’da gerçekleştirilecek olan NATO toplantısı, kendini emperyalizme karşı ulusal sınırların korunması temelinde bağımsızlık söylemi içinden kuran devrimci hareketin, kapitalizmin bütünlükçü saldırısı karşısında dünyalılaşarak kendisini aşmasının tarihsel bir olanağını sunacak. Küresel kapitalizmin maddi çelişkilerinin yoğunlaştığı bir coğrafyanın tam da merkezinde bulunan devrimci hareket için NATO karşıtı küresel bir hareket yaratabilme sorunu, geçmiş dönemin çelişkileri üzerine kurulu bir siyasal akıl içinden geliştirilen anti-emperyalizm söylemi yerine sermayenin imparatorluğunu doğrudan karşısına alan ve dünyadaki devrimci hareketin bütününe seslenen bir söylemin eylem cephelerini yaratabilme sorunudur. Küresel kapitalizmin bütünlükçü saldırısına karşı küresel bir direnişin siyasal söylemi ancak NATO karşıtlığının bir dünya sorunu olarak örgütlenmesiyle yakalanabilir. Kapitalizmin iktidar ilişkilerini dağıtan karşıdan bir kuruculuk, dünyadaki bütün direnişçilerle buluşabilecek doğrudan komünist özlü taleplerle kendini gerçekleştirebilir. Bütün orduların dağıtıldığı, silah fabrikalarının kapatıldığı, sınırların kaldırıldığı başka bir dünya için 28-29 Haziran’da İstanbul’u dünyalı olmanın coşkusu ve kahkahasıyla şenlik alanına çevirebiliriz!

Sinem Özer
 Mayıs 2004
 
bottom of page