top of page

*Otonomist Marksizmin Soyağacı

  • Yazarın fotoğrafı: otonomdergi
    otonomdergi
  • 16 Kas 2023
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 9 Ara 2023

Sosyal Demokrasi (1880-1918) içinden Anton Pannekoek, Otto Ruhle, Herman Gorter ve Sylvia Pankhurst’un da dahil oldukları Konsey Komünistleri ve Rosa Luxemburg ortaya çıkar. Luxemburg ve Konseyciler arasında karşılıklı etkileşim pek olmadığı gibi Luxemburg’un düşünceleri 1919 yılındaki ölümünden ancak otuz yıl sonra karşılık bulur. İlk dönem konseycileri, daha sonra G.I.K (Enternasyonalist Komünistler Grubu), Henk Canne Meijer, Cajo Brendel ve Paul Mattick takip eder. İlk konseyciler KAPD’nin (Alman Komünist İşçi Partisi) dağılmasından sonra kayda değer bir örgütsel varlık ortaya koyamamış olsalar da, Konsey Komünizmi I. Dünya Savaşı ile başlayan ve bugüne değin süren farklı bir eğilimi temsil eder. Amerika Birleşik Devletleri’nde Situationist International, Root and Branch (Kök ve Dal) ve Socialisme ou Barbarie’den (Ya Sosyalizm Ya Barbarlık) ayrılan ICL/ICO ve bunların çeşitli kolları yoluyla 1960’lı yıllar konseyci grupların ve düşüncelerin yeniden dirilişine tanık olur.
Konseycilerin yanı sıra ve kimi zaman da onlarla bağlantılı olarak (1918 ve 1921-22 yılları arasında kendisi de konseyci olan) György Lukacs, (1930’lu yıllarda konsey komünizmine dönen) Karl Korsch, Evgeny Pashukanis ve en önemli eserlerini 1918-1928 yıllarında veren I. I. Rubin gibi ilk dönem Hegelci Marksistler vardı. Ne var ki ciddi bir şekilde Hegel çalışması yapan ilk Marksistler onlar değildi. Aslında Lenin o sürece çok daha önceden, 1914’te başlamış olmasına rağmen, kendisi dışında kimsenin bilmediği defterlerinin, Bolşevizm pratiği ya da Lenin’in kendi kuramsal çalışmasının kimi hayati yönlerinde pek de fazla etkisi olmamıştır. Bugün için dikkate değer Hegelci Marksistlerin arasında Christopher J. Arthur, Cyril Smith ve Paresh Chattopadhyay’ı sayabiliriz. (Son iki isim de Raya Dunayevskaya ve aşağıda bahsedeceğiz Marksist-Hümanizm’den etkilenmiştir.)
 
1920’lerdeki bir sonraki büyük gelişme, Rusya’nın kapitalist bir toplum olduğuna dair (1940’lı yıllara kadar) en ikna edici analizi yapan Amadeo Bordiga’nın 1926 yılında yaptığı Leninizm ve Stalinizm eleştirisidir. Bordiga ölümüne dek neredeyse hep kuramsal açıdan etkinliğini sürdürmüş; eserleri, Fransa ve İtalya’da çok sayıda olmamakla beraber kimi grupların ortaya çıkışına neden olmuştur. Bordiga’dan etkilenen kuramcıların en çok bilinenleri arasında Jacques Camatte ve Jean Barrot (Gilles Dauve) bulunur.
1930’lu yıllarda az çok Helgelci Marksist bir damar, sadece Marx’tan değil kuramsal açıdan erken dönem Hegelci Marksizm ve zaman zaman pratik olarak da Leninizm’den etkilenen Marcuse, Adorno, Horkheimer, Benjamin ve Bloch ile beraber Frankfurt Okulu’nda gelişmiştir. Franfurt Okulu’nun bir üyesi sayılmasa da, Henri Lefebvre de bu ikinci dalga Hegelci Marksizm içinde anılmayı hak eder. Başlıca eserlerini 1930’lar ve 40’larda veren Frankfurt Okulu’nun aksine Lefebvre’nin yol açıcı eserleri 1960’lı yıllara dek uzar. (Lefebvre hakkında ilginç bir tartışma için bkz. Kevin Anderson’un Lenin, Hegel ve Batı Marksizmi kitabı.)
Amerikan Troçkizmi içinde Johnson-Forest Eğilimi’nin (JFT) ortaya çıkışıyla 1940’larda büyük bir değişiklik yaşandı. 1950’ye dek Troçkizm içinde kalan JFT’nin önde gelen isimleri CLR James (Johnson), Raya Dunayevskaya (Forest) ve Grace Lee idi. Her ne kadar Bordiga’nın aksine Sovyetler Birliği’ni devlet kapitalizmi olarak tanımlasalar da, Bordiga’dan sonra Sovyetler Birliği’nin kapitalist bir toplum olduğu yönündeki en anlamlı eleştiriyi sunmuşlardı. Başlangıçta büyük oranda Hegel, Marx ve Lenin’den etkilenen ve 1948 itibariyle Troçkizm ile yollarını ayıran JFT, Marx’ın düşüncelerini diriltme, II. Dünya Savaşı sonrası dünyayı somut olarak kavrama ve devrimciler için yeni bir pratik açma konusunda çığır açıcı eserler verdiler. 1950 tarihli Devlet Kapitalizmi ve Dünya Devrimi metnine 1956’da yazdıkları önsöz Cornelius Castoriadis ve Cajo Brendel imzasını taşır. Bu metin, belki de Lenin’i en büyük devrimci kuramcılardan biri olarak benimsemeleri yüzünden JFT’nin kanatları içinde doğrudan bir Konsey Komünizmi etkisi açıktan görülmese de hem dışarıdaki yeni düşünceler hem de daha eski Konsey Komünizmi geleneği ile bağlantılarını açığa çıkarır niteliktedir.
1953’te Dunayevskaya’nın Lee ve James’ten ayrışması, Dunayevskaya’nın (daha sonra News and Letters grubunda somutlaşan) Marksist-Hümanizminin oluşumuna yol verirken, James ve Lee “Facing Reality” (Gerçeklikle Yüzleşme) isminde yeni bir grup kurarlar. Sonrasında bu grup da James ve Grace Lee-Bogs ayrışmasını yaşayacaktır. James’in yazıları, yılların yoldaşı Martin Glaberman’ın kurduğu Radical America isimli dergi kanalıyla diğer insanları etkilemeye devam edecektir. George Rawick ve David Roediger’in de içinde bulunduğu bu derginin yazarları, ırkçılığın ve beyazların üstünlüğüne yönelik inancın Marksist eleştirisi konusunda gerçek bir resmi geçittir demek abartılı olmayacaktır. Gerçeklik James’in eserleri tarafından şekillenmiş ve James’in pratik örgütsel çabalarından bağımsız olarak “otonomist Marksizm” adını almıştır. Noel Ignatiev ve Race Traitor’ın çalışmaları ise “beyaz deri imtiyazı” teorisi olarak bilinen, beyaz hakimiyetin Marksist eleştirisi geleneği içindeki öteki meşhur eğilimini temsil eder.
Erken dönem Hegelciler ve Franfurt Okulu’ndan etkilenen ve Marx, Hegel ve Marx-sonrası Marksist dünyanın yanı sıra Lenin’in yenilikçi okumaları ile ırk ve toplumsal cinsiyet meselelerine yaklaşım konusunda anlamlı kuramsal katkılarda bulunan Dunayevskaya ve News and Letters da, Marksist-Hümanizm olarak tanımladıkları Hegelci Marksizmin en açık savunucularındandırlar. Aynı zamanda Rosa Luxemburg’dan da etkilenen bu grup İngilizce konuşan dünya’ya büyük bir kuramcı olarak Rosa’yı yeniden tanıtmışlardır.
JFT’nin Troçkizm’den kopuşuyla eş zamanlı olarak, Claude LeFort ve Cornelius Castoriadis çevresindekş bir grup Fransız Troçkist de Troçkizmden uzaklaşıp JFT ile aynı sonuçlara ulaştı. Ya Sosyalizm Ya Barbarlık oluşumunu kuran bu grup, JFT’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki madenci grevleri konusundaki çalışmalarından ve Paul Romano ve Grace Lee-Boggs’un kaleme aldığı Amerikan İşçisi broşüründen etkilenmişti. Grup içinde biri (LeFort ve Henri Simon çevresinde) daha konseyci, bir süre CLR James ile ilişkili olan, diğeri ise (Castoriadis çevresinde) daha Leninist olmak üzere iki ana eğilim mevcuttu. 1958’de LeFort, Simon ve onların temsil ettikleri eğilimin tasfiye edilmesi sonucunda ICL, ICO ve halen Simon’un içinde aktif olarak yer aldığı ve belirgin bir konseyci yönelimi olan Echanges et Mouvement gibi çeşitli gruplar oluştu.
Ya Sosyalizm Ya Barbarlık’ın da Britanyalı bir grup olan Solidarity (Dayanışma) üzerinde geniş çaplı etkisi oldu. Rus Devrimi ve Paris 1968 Mayıs-Haziran isyanı gibi konular üzerine materyaller yayınlayan Solidarity, daha sonraları Situationist International’dan etkilenecektir.
Situationistler ise, 1950’li yılların sonunda Lettrist International olarak bilinen, en meşhur üyeleri arasında Guy Debord ve Raoul Vaneigem’in olduğu, daha çok sanatla uğraşan bir grubun içinden çıkarlar. Situationistler, hem erken dönem Hegelcilerle Frankfurt Okulu’nun Hegelci Marksizmi’ni ve ilişkilerinin iyi olduğu Henri Lefebvre’in konseyci düşüncelerini devralmış hem de Ya Sosyalizm Ya Barbarlık’tan etkilenmiştir. Debord ve Vaneigem 20. yüzyılın ikinci yarısının en önemli ve eşsiz Marksist eserlerini kaleme almışlardır. Situationist International’ın (SI), Solidarity ve OJT (Organisation des Jeunes Travailleurs Revolutionarries) isimli bir grubun yanı sıra Açık Marksizm (Open Marxism) eğilimi üzerinde etkisi olmuştur.
1950’li ve 1960’lı yıllar İtalya’sında ise Marx’ın teknolojik determinist okumasını keskin bir eleştiri yağmuruna tutan, Operaismo[1] ya da Workerism olarak bilinen yeni bir eğilim gelişmekteydi. Özellikle Raniero Panzieri, Mario Tronti, Antonio Negri, Sergio Bologna ve Romano Alquati’nin yazılarında temsil edilen bu eğilim JFT ve Amerikan İşçisi’nden etkilenmiştir. Uzun mücadeleler sonucunda, Negri, Bologna ve (CLR James’in ortağı Selma James ile çalışan) Mariarosa dalla Costa gibi yeni düşünürler sayesinde operaismo, 1970’li yılların ortasında Autonomia (Otonomi)’ye dönüşür. Operaismo ve otonomi hareketi, teknisist Marx okumalarını eleştirmekle kalmayıp, emeğin direnişini kapitalist toplumun temel dinamiği olarak görerek, dönemlendirme ve emeğin sermayeyle ilişkisi nosyonlarını yeniden ele aldı. Ve böylelikle, profesyonel işçi, kitlesel işçi ve toplumsal işçi şeklinde yeni bir dönemlendirme yaptılar.
Operaismo ve Autonomia hareketi bugüne değin birçok farklı eğilime etki etmiş ve kimi zaman “otonomist Marksizm” olarak da ifade edilen yeni bir külliyatın ortaya çıkışına neden olmuştur. Bunların arasında Negri, Bologna, Dalla Costa, Sylvia Federici, Harry Cleaver, Christian Marazzi, Massimo de Angelis, Nick Dyer-Witheford, Steve Wright’ın eserlerinin yanı sıra The Zero Work Journal ve Midnight Notes Collective’i sayabiliriz.
Otonomist Marksizm, özellikle 1960’lı yılların başlarından 1990’lara dek ürün veren Fransız anarko-komünist felsefecilerden Deleuze ve Guattari’nin geç dönem eserlerinden feyz almıştır. Bu etki sonucu, Otonomist Marksizm belirgin bir anti-Hegelci ton kazanmış, Foucault’dan da rengini alan Nietzscheci/Spinozacı bir Marksizme doğru meyletmiştir. Bu, 1920’li yıllardan beri liberter Marksizm içindeki ilk ciddi Hegel-dışı ya da anti-Hegelci eğilimdir.
Kimi zaman “post-‘68ers” (68’ciler sonrası) olarak da bilinen Alman Marksist gruplar da yine 1960’lı yılların sonunda oluştu. Helmut Reichelt, Hans Jürgen Krahl, Johannes Agnoli ve diğerlerinin çevresinde gelişen bu gruplar da Konsey Komünizmi, ilk dönem Hegelciler ve Frankfurt Okulu’ndan feyz almışlardır.
Hemen hemen bütün bu eğilimler, başlangıçta diğer çalışmalarla beraber artık çıkmayan Common Sense dergisi ve Open Marxism isimli üç cilt etrafında kümelenen teorisyenler ağının bugünkü kuramsal çalışmalarına etki etmiştir. Bu eğilimin ana savunucuları Werner Bonefeld, John Holloway, Simon Clarke, Richard Gunn, Kosmas Psychopedis, Adrian Wilding, Peter Burnham, Mike Rooke ve Johannes Agnoli gibi isimleri içermektedir ya da içermekteydi. Otonomistlerle Açık Marksizm efradı arasındaki yakın ilişki The Commoner dergisindeki yayın ve tartışmalarla bir dizi karşılıklı etkileşime yol vermiştir. Hegel’e atfedilen önem ve diyalektik sorunsalı noktasındaki ayrım iki eğilimi birbirinden ayıran farklılığın temelini oluştursa da kiminle konuştuğunuza bağlı olarak, Açık Marksizmin mi otonomist Marksizmi içerdiği yoksa otonomist Marksizmin mi Açık Marksizmi içerdiği sorusunun yanıtı değişir.
1980’li ve 90’lı yıllarda, yukarıda adı geçen çalışmalardan etkilenen bir dizi başka grup da ortaya çıktı. Bunların arasında Almanya’da Kolinko, Kursaje ve Wildcat, İngiltere’de Aufheben, Fransa’da Theorie Communiste, Yunanistan’da TPTG ve Hindistan’da Kammunist Kranti sayılabilir. Bunlar da autonomia, operaismo, Hegelci Marksizm, JFT’nin çalışmaları, Açık Marksizm, ICO, Situationist International, anarşizm ve 68-sonrası Alman Marksizmini kaynaştıran başka gruplarla ilişkilidirler.
Elbette, başka liberteryen Marksist kişiler ve gruplar da varolmuş ve varolmaktadır. Bunlardan kimilerinin çalışmaları, Collective Action Notes, Loren Goldner, Antagonism Press ve (ABD’de çıkan ama yarıda kesilen Autonomy dergisi gibi) diğerlerini de içeren Subversive Texts Archive’de biraraya getirilmiş durumdadır.

Yazar: Chris Wright

[1] operaismo: sermayenin işçi sınıfının bir fonksiyonu olduğu ve tarihin sınıfın özgün mücadelesi sonucu yazıldığını savunan, özellikle İtalya’da 1970li yıllarda yaygın olan işçicilik akımı.(ç.n.)
bottom of page